28 Ekim 2025 Salı

Ey talip, Eğer nefsini kesemediysen, nefesini kes

Kurban, Nefs ve Hamuşluk Üzerine

Kurbanın gözünün kapalı olması kurbandan değildir; kesenden, yani kurbanı sunandan gelir. Zîrâ İbrahim, İsmail’ine gözüne baka baka bıçağı indiremezdi. Çünkü kurbanın aslı, dışarıda bir canın değil, içeride bir benliğin kesilmesidir.

Hakikatte İbrahim’in kurban ettiği İsmail değil, İsmail’e duyduğu muhabbetin nefsî payıdır. Bu yüzden İbrahim’in bıçağı kesmedi; çünkü o zaten içindeki bağı kesmişti.
Lakin insan çoğu zaman kurban ederken İsmail’i değil, İsmail’deki Hakk’ı keser.
Ve o vakit şöyle feryad eder:

“Ah Ya Rabbi, İbrahim’in bıçağı kesmediydi, benimki kesti.
Hikmetinden sual olunmaz, lakin kurbanım İsmail mi değildi?”

Bu söz, aslında içsel bir pişmanlığın değil, idrakin yankısıdır.
İbrahim’in bıçağı kesmedi, çünkü o “teslim olmuştu.”
Bizim bıçaklarımız kesiyor, çünkü biz hâlâ “teslimiyeti” değil, “fiili” biliyoruz.
O yüzden kesilen beden değil, kalp oluyor.

İmam Gazâlî Hazretleri der ki:

“Nefsin kesilmediği her kurban, hakikatte kesilmiş değildir.”

Kesmek bir fiil değil, bir haldir; bıçak değil, rızadır.
Kurban, Hakk’a adanmış bir teslimiyetin görünür hâlidir;
ama içte kurban edilmeyen nefs, dıştaki kurbanın kanında bile diridir.

Nefsini Kesemeyen, Nefesini Kessin

İşte bu yüzden denilmiştir ki:

“Nefsini kesemeyen kul bari nefesini kessin.”

Bu söz, kendi nefsine galip gelemeyen kulun, hiç olmazsa dilini tutmasını emreder. Çünkü nefes, sözün taşıyıcısıdır;
her nefesle nefs biraz daha büyür,
her kelimeyle benlik biraz daha kalınlaşır.

Konuşmak, nefsin dilidir; susmak, Ruh’un kelâmıdır.
Nefesini kesmek, kendini sükûtun terbiyesine teslim etmektir.
Susmak, nefsin boğulduğu, Ruh’un dirildiği yerdir.
O hâlde nefsi kesemeyen, nefesini kesmeli;
çünkü bazen en büyük mücahede, sükûtta saklıdır.

Hamuş: Sükûtun Hikmeti

“Hamuş, sen sus, sendeki konuşsun.
Çünkü sen susarsan O sular;
sen konuşursan O solar.”

Hamuşluk, dilsiz kalmak değil; dilini Hakk’a teslim etmek demektir.
İnsanın susmasıyla Hak konuşur; insan konuşursa Hak susar.
Susmak, bir yokluk değil, en yüksek varlık hâlidir.
Zîrâ o an artık kul konuşmaz — Kelâm, Kelâmullah olur.

Bişnev, şimdi dinle…
Dinle ki diri kalasın, çünkü dinlemenin kökü dirilikten gelir.
Dinlemek, benliği geri çekmektir; dinlemek, teslim olmaktır.
Ve dinlenmenin en kolay yolu da dinlemekten geçer.
Zîrâ dinleyen, kendi iç gürültüsünü susturur;
dinlenir, dinginleşir, dirilir.

Sükûtun Kurbanı

Kurban bir fiil değil, hâl dedik Ey Talip…
İşte sükût da öyledir:
Susmak, nefsi kurban etmektir;
çünkü konuşan nefs, sükût eden Ruh’tur.

Kurbanın bıçağıyla nefsi kesemeyen kul,
hiç olmazsa dilinin keskinliğini törpülesin.
Hamuşluk, bu yüzden “ikinci kurban”dır —
biri koyunla nefsi arındırır, diğeri sükûtla kalbi.

İbrahim’in bıçağı kesmedi, çünkü o zaten “sükût etmişti.”
Bizim bıçaklarımız kesiyor, çünkü hâlâ “konuşuyoruz.”
Oysa sükût, İbrahim’in hâlidir;
bıçak, sadece onun sessizliğinin sembolüdür.

Son Söz

Ey talip,
Eğer nefsini kesemediysen, nefesini kes;
zîrâ nefesin, nefsinin dilidir.
Sus ki, sendeki O konuşsun.
Çünkü sen sustuğunda O sular,
sen konuştuğunda O solar.

Ve bil ki, kurbanın aslı kan değil, rızadır;
sükûtun aslı sessizlik değil, huzurdur.
Kurban, dilin değil kalbin ibadetidir;
ve bazen en büyük ibadet, bir tek kelime etmemektir.

KZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder