20 Eylül 2025 Cumartesi

Bast-ı Yed ve İlâhî Tevbe Çağrısı

 وَبَسْطُ الْيَدِ كِنَايَةٌ عَنْ طَلَبِ التَّوْبَةِ، وَالطَّالِبُ وَرَاءَ الْقَابِلِ، فَرُبَّ قَابِلٍ لَيْسَ بِطَالِبٍ، وَلَا طَالِبَ إِلَّا وَهُوَ قَابِلٌ. وَقَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَوْ عَمِلْتُمْ الْخَطَايَا حَتَّى تَبْلُغَ السَّمَاءَ، ثُمَّ نَدِمْتُمْ، لَتَابَ اللهُ عَلَيْكُمْ»


Tercümesi:

Elin açılması
, tevbe talebinin kinayesidir. Zîrâ talep eden, kabul edenin arkasındadır. Nice kabul eden vardır ki talep eden değildir; lâkin hiçbir talep eden yoktur ki kabul edici olmasın. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: ‘Şayet siz günahları göğe ulaşıncaya kadar işleseniz, sonra da pişman olsanız, Allâh elbette tevbenizi kabul eder.’


Metnin Şerhi:

Bast-ı Yed ve İlâhî Tevbe Çağrısı

بَسْطُ الْيَدِ   (Bast-ı yed), Hak Teâlâ’nın kullarına “el açması”, mecazî manada onlara yönelme iradesini beyan eder. Bu, ilâhî rahmetin ve mağfiretin kullara tecellî edişinin işaretidir. Rahmet kapısı ardına dek açıldığında, kulun yalnızca yönelmesi kâfidir.


Metinde:
وَالطَّالِبُ وَرَاءَ الْقَابِلِ
“Talep eden, kabul edenin arkasındadır.”


Bu ibarenin inceliği şudur: Kabul eden, yani Hak Teâlâ, kulun talebine bağlı değildir. O, talep olmaksızın da mağfiret etmeye muktedirdir. Lâkin kulun talebi ve nedâmeti, ilâhî kabulün katiyetini gösterir. Çünkü talep eden mutlaka kabul eder; tevbenin şartlarını gözeten bir kulun dönüşü, Hak katında reddedilmez.


Hadis’in Müjdesi

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlerde, günahın çokluğu ne olursa olsun, pişmanlık ve hakiki tevbenin Allâh katında muhakkak kabul göreceği beyan edilmiştir.

Günah göklere yükselse dahi, nedametle beraber Hak Teâlâ’nın rahmeti tecellî eder ve o günahları siler. Zîrâ mağfiret denizi, günah dağlarını eritecek kadar geniştir.


Kur’ân’ın Teyidi

Kur’ân-ı Azîmüşşân bu hakikati şöyle bildirir:

إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ
“Şüphesiz Rabbinin mağfireti geniştir.” (Necm, 32)

Yine Hak Teâlâ kullarına açık bir çağrıda bulunur:

وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Ey mü’minler! Hep birlikte Allâh’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr, 31)


Bu hitap, talep edenin bizzat Cenâb-ı Hak olduğunu gösterir. Kullarını davete çağırır; kul ise bu davete icâbet edip şartlarına riayet ettiğinde, kabul edilmemesi muhaldir.

Bir diğer âyette ise kullarına yakınlığını ve talebi kabul edişini şu sözlerle ilan eder:

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“(Resûlüm!) Kullarım sana Benim hakkımda sorarlarsa (söyle ki:) Ben gerçekten pek yakınım. Bana dua edenin duasına, bana dua ettiği vakit icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime icabet etsinler ve Bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar.” (Bakara, 186)


Netice ve İzâh

Özetle, Hak Teâlâ’nın “tevbe edin” hitabı, O’nun talep eden makamında olduğunu işaret eder. Kul bu davete icâbet edip, tevbenin şartlarını yerine getirdiğinde, kabul edilmemesi düşünülemez. Çünkü O’nun mağfireti geniş, rahmeti günahların üstündedir. Şunu da akıldan çıkartmamak gerek: Hiçbir ferdin günahı, ne kadar çok olursa olsun, Allâh’ın affından büyük olamaz.

Çünkü, kul, Rabbine tevbe kapısından gider. Bu kapı öyle geniştir ki, şeytan dahi onu kapatmaya güç yetiremez.

Not: İhyâ’u Ulûmi’d-Dîn adlı eserin Kitâbü’t-Tevbe kısmından küçük bir bölümün tercümesi ve şerhdir.


KZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder