19 Ocak 2010 Salı

Yitiklerin en kötüsü farkında olmadıklarındır:


Anı yaşamak ancak farkındalığı arttırarak mümkün olur. Farkındalık ise çok göreceli bir olgu dur. Çoğu zaman kişiler o anın farkında olduklarını sanırlar oysa ki gözden kaçan o kadar çok şey vardır ki. Farkındalık talebe göre değişen bir şey olabilir. Bir odaya susamış bir insan, acıkmış bir insan ve uykusuz bir insan sokarsak. Herkesin ihtiyacına göre algıda seçicilik yapıp susamış olan kişi suyu, aç olan kişi yemeği ve uykusuz kişide yatağı öncelikli olarak görecektir. İhtiyaçlar farkındalığı belirler. Neye ihtiyacımız varsa daha doğrusu neye ihtiyacımızın olduğunu düşünürsek algıda seçiciliğimiz ona meyil edip onu diğer insanlardan daha hızlı tespit edip ona yönelecektir. Böylece o onu elde ettiğinde diğerleri daha farkına bile varmayacaklardır. Önemli bir konuda ihtiyaçların belirlenmesidir. Kişilerin bilinç düzeylerine göre kişisel(kapasite) bilinçlerinin ne kadar aktif oldukları ile ilişkilidir bu belirleyiş. Dışsal bilinç bazen içsel bilincin ihtiyaç duyduğu şeyleri tanımlayamayabilir. Aslında kişinin oluş seviyesi bunu bazen göremediğinden başka şeylere yönelebilir ve onları ihtiyaç sanabilir. Böylece insanlar başka ihtiyaçlarının peşinde hayatlarını geçirirler. Esas itibariyle beden gerçek ihtiyacı dışsal bilincimizden daha önce tespit etmiştir(içsel bilinç). Biz bedenimizi ne kadar iyi dinleyebiliyorsak o kadar içsel olgunluğa yaklaşırız. Bu yaklaşımımız içsel bilinci buda içsel farkındalığı tetikler. Bu olgunlukla neye ihtiyacımızın olduğunu kesin olarak tespit eder, arayışımızı ve farkındalığımızı ona yöneltiriz. Bazı temel duygularda bunu belirlemek kolayken, karışık duygularda endişe, kaygı gibi bunu belirlemek zordur. Öncelikleri belirlemek bedenimizin gerçekte ihtiyaç duyduklarını tespitle mümkündür. Gerçekte ihtiyaç duyduklarımızı listelediğimizde öncelikleri belirlemeye başlarız. Önceliklerimizi belirleyemememizin en büyük faktörü karışık duygularımızdır. Temel duygular açlık, susuzluk, barınma, üreme, korku kısaca direk bedenimize ait karışık olmayan, (safi) tek kollu, tek taraflı, katışıksız, şüphe barındırmayan duygularımızdır. Karışık duygular ise endişe, kaygı vb gibidir. (daha detaylı bilgi TANIMLAR KİTABI) karışık duygular bir önceki anın farkına varılarak yaşanmamasından dolayı taşıdığımız lanettir. Karışık duygularda şüpheler vardır. O yüzden onları karışık duygu olarak tanımlıyorum. Eğer anın farkına varsak zaten şüphe olmayacaktır. Andan gafletimiz gerçekleri göremememiz yüzünden “acaba?” lar la yaşamamızı doğuruyor. Bizi yoran ve bir sonraki anlara bizi bu yükle taşıyan sırtımızda ki kamburumuz işte bu gafletimizdir. Doğru ve yanlış olmadığına göre yaşadığımız hayatın anlarından gafil olmayarak yapmamız gerekenleri gerçek bir iman ile yaptığımız sürece başarı kendiliğinden gelecektir. Velev ki metodumuz doğru olmasın.

Bir sonraki ana duygularımızı taşımamamız gerekmektedir. Tatmin olmuş nefis anı anda yaşayan nefistir. Bu da adalet üçgenin de tam ortada durabilen kişidir. Andan gafil olduğumuzda anın duyguları çözmemiz için zihinlerimizde tanımlanmak zorunda olduklarından dolayı bizi devamlı surette rahatsız edeceklerdir. Ta ki onları şüpheden arındırarak tanım yapıp geçmişin rafına kaldırdığımızda, kanaat edip, ikna olduğumuzda kurtulabiliriz. Bu ancak adil mutmain olduğumuzda olur.
KZ

1 yorum:

  1. Bana yazılmış bu değerli yazı için teşekkür ederim...

    YanıtlaSil